İnsanlığın ilk derdiymiş açlık. Aç ayı oynamadığı gibi, aç adam da ayı avlamazmış yani. Zaten avlansa da, eti yenmez, karın doyurmaz, işe yaramaz ayı oğlu ayı işte. Postundan istifade edersin de, postu deldirmek de var işin içinde. "Dimyat'a posta giderken, evdeki tosttan olmayalım" diyerek, tost yapmayı icat etmiş insanlar, yeryüzündeki ilk günlerinde. İlk tostlar da pek zevksiz hani, ağaç kabuğu arasına dağ çileği. Olsun lan olsun, karnımız aç. Evde çoluk çocuk ekmek diye karşı kondunun kiremitlerine saldırıyo, sen hala onun sapı bunun çöpü diyosun. Sapına çöpüne bakmıycan, sap kopar, çöp ayıklanır. Aynı felsefe karşı cins ilişkilerinde de sizi en doğru sonuca ulaştırır ancak, o konuya başka bir yazı ile eğilmek niyetindeyim. Şimdilik aç karnımıza dönelim.
Antik çağlar çok kral zamanlarmış dostlar. Eline bir tel al, iki dımbırdat, yanına saçma sapan bir şiir oku, al sana halk ozanı. O kadar da makbul ki o dönem bu işler, kızlar bile "beni ne halk ozanları istedi de, ben vermedim..." diyorlar. Vermemişmiş yosma, külahıma anlat lan onu. Hatun kişinin vermediği bir tek gün var insanlık tarihinde, o da insanlığın ilk günüdür herhalde. Dünyanın en eski mesleği diyorlar ya fahişelik için... Yemeyin, hatta gargara bile yapmayın. Bakınız: ilgili diyalog:
Şuursuz Cezmi: Hamdi abi, fahişelik dünyanın en eski mesleğiymiş abi.
Dalgakıran Hamdi: Bi sittir lan ordan.
Şuursuz Cezmi: Valla bak abi, televizyonda gördüm, Nihat Doğan söyledi.
Dalgakıran Hamdi: Peki o ilk fahişe ne karşılığı açmış bacakları Cezmi ?
Şuursuz Cezmi: Ne biliym abi, balık falandır herhalde.
Dalgakıran Hamdi:O zaman dünyanın en eski mesleği de balıkçılık demek ki.
Şuursuz Cezmi: Hııı. Peki abi ben TV seyretmeye gidiym o zaman.
Cezmi kardeşin düştüğü yanılgının bilimsel adı, Parabolik Nihat Doğan Sapması olarak, M.Ö 472 yıllarında, Nihat'ın Mısırlı atası ünlü fizikçi, Tutankoduunuoturtandoğan tarafından yazılan,
"İnsanlığın Presizyonik Şuursuz Dalyaraklık Döngüsü" adlı eserde geçmektedir. Sonraki eseri olan,
"Hidrolik yağların kış şartlarında korunması", o dönem hidrolik teknolojiler bulunmadığı için sıfır satmış, Tutankoduunuoturtandoğan piramidin kira ve faturalarını ödeyemez duruma gelmiş, tekme tokat Mısırdan sürülmüş ve yalın ayak Anadolu toprağına varmıştır. Burada milletin cahilliğinden istifade,
"Kromosferde Beyzbol Toplu Sekiz Buçuk Salto" isimli eseri ile tabiri caiz ise parayı kırmış, bir Allah kulu da çıkıp "bre kardeşim, beyzbol ne s*kimdir, kromosfer ne lan a*k" demediği gibi, daha sofistike bir yapı içerisinde "sekiz buçuk salto mu olur ulan lan koduum" gibi bir eleştiri de yazara yöneltilmemiştir. Kitap o kadar çok tutulmuştur ki, "kro" terimi günümüze, o dönemde kitabın tam adını ezberlemekte zorlanan Anadolu insanının bu kitaptan devşirdiği bir kısaltma olarak ulaşmıştır. Bu kitabın yok satmasından cesaret alan Tutankoduunuoturtandoğan, sonrasında,
"Yurdum insanının cebi delik, memişleri tam yemelik",
"Bir Ortadoğu Eleştirisi: Öyle Ortadoğu mu olur lan Hıyarağası" ve
"Tutan'dan toplumsal deneylemeler: Bu mallar bu kitabı da alır, söylemedi demeyin" gibi eserlerle bölge insanının gönlünde taht kurarken, bölgeye de iyiden iyiye çöreklenmiştir.
Yani kısacası, insanlığın en eski mesleği ya balıkçılıktır, ya meyve toplamak ya da avlanmak. Aksi durumda, yan gelip açlıktan zıbarmayı beklemek ekseninde, zevksiz ve kısa bir hayat söz konusudur. Arkadaşım aç ayı oynamaz diye başladık lafa, siz aç ayıdan punto bekliyosunuz. Puntolamak için enerji lazım. O devirde nerde o enerji ?
Enerji demişken, yine ilk çağ Yunan geleneğinin önemli şahsiyeti Kaldırakusdaldırakus'tan bahsetmeden edemeyeceğim. Aka topraklarında alaylı şarapçılıktan yetişme kimyager olan Kal, (eş dost öyle seslenirmiş kendisine), zaman içerisinde şarap almak için kil şarap amforalarını eskiciye satarken, dar gelirlilikten bıkmış ve "s*kerim böyle aşkın ızdırabını" diyerek, hayvancılığa başlamıştır. Bir yandan da, üzüm bağları dikerek, kendi şarabını kendisi yapıp, tasarrufa gitmeye çalışmıştır. Gel zaman git zaman, hayvanları süt vermediği için iflas noktasına gelen Kal, çareyi bir bilene sormakta bulmuş ve tüm zamanların büyük bilirkişisi Dalgakıran Hamdi Abi'mize danışmıştır. Sizlere, Jadenly Telegraph farkı ile, antik çağda gerçekleşen bu önemli buluşmanın bir tutanak kaydını burada sunuyorum. Beni okumaya devam edin:
Kaldırakusdaldırakus: Selam ey bilge ve soylu kahraman, Zeus'un eli üzerinden eksik olmasın. Ben Kaldırakusdaldırakus. Bana adını bahşet lütfen.
Dalgakıran Hamdi: La bi de get, kaldırıyo musun, daldırıyo musun ne halt ediyosan. Hamdi de yeter ag.
Kaldırakusdaldırakus: Değerli dostum Hamdi, benim hayvanlarım süt vermemekte. Zeusa adaklar mı adamadım, Afroditle mi kırıştırmadım, Apollona mı domalmadım, ne yaptıysam fayda etmedi. Çok mağdurum inan.
Dalgakıran Hamdi: Lan seni parayla mı dağıtıyolar, boğa lan onlar, allı kızıllı boğa işte. S*ikini mi sağacan a*k.
Bu sohbeti kısa kesip, Kaldırakus'a orta parmak göstererek çekip giden Hamdi Abi, bu konuşmadan o kadar sıkılmıştır ki, sonrasında "Kal geldi" dedikleri anda, kaçmaya başlamış ve bu şekilde de bugüne dek kullanageldiğimiz "Kal geldi" deyiminin de atası olmuştur. Kaldırakus ise, Hamdi Abi'nin son sözlerini ciddiye alarak, boğanın malum organına sarılıp sağmaya çalışmış ve uzun uğraşlar sonunda 3-5 damla elde edince, kendisi ile özdeşleşen ve günümüze dek ulaşan şu ünlü dörtlüğü ortaya çıkartmıştır:
"Uydum Hamdi sözüne
Sarıldım boğanınkine
Elim koptu a dostlar
Koyarım iki damla sütüne"
Yine de, elde ettiği ürünü değerlendirmek isteyen Kaldırakus, kendi üretimi olan şaraplara, bu çok zor elde edilen ve az miktarda üretilebilen koyu kıvamlı sütten karıştırarak, piyasaya sürmüştür. Kaldırakus'un talihinin döndüğü an olarak da, ünlü tarihçi Aristokolumusokus bu anı göstermektedir. Kaldırakus'un tarifi, bölgede tiksinti ile karşılansa da, uzak diyarlarda, Tayland civarında, oldukça tutulmuş ve üretimde rol oynayan boğanın rengine itafen kızıl boğa adı ile milli bir içeceğe dönüşmüştür. Kaldırakus buradan yolunu bulmuş, paranın mına koymuş ve kazandığı para ile ömür boyu da şarabın dibine vurmuştur. Hatta yine ünlü tarihçi, Yoldangeçenekayaracles, antik Ege medeniyetlerinin sosyo-kültürel yapısını ele aldığı "Gaffur Smyrna'da Mala Vurmak" isimli başyapıtında, o dönem kil şarap çömleklerin kullanışsızlığı nedeniyle bidonu da keşfeden Kaldırakus'un, merak içerisinde bu yeni kabın ne olduğunu soran halka "Bu bir bidon." şeklinde verdiği tarihi cevabın, sonraki dönemde "Myrmidon" halkına adını verdiğini savunmuş, ancak bu teorisi akademik çevrelerde pek yankı bulmamıştır. Konu ile ilgili olarak, Sorbonne Üniversitesi'nden Profesör Doktor Et'Gibei Urey'n Ou Lain şu şekilde konuşmuştur:
Profesör Doktor Et'Gibei Urey'n Ou Lain: "Kaldırakus'un teorisi tamamen anti bilimseldir. Bugün Avrupa topraklarında tarih dersi alan orta okul öğrencisi bile bilmektedir ki, Myrmidon adı, o zamanki adı ile Aka tabir ettiğimiz Ege bölgesinin beton gibi hatunlarının erkeklerin donları üzerindeki etkisine referans gönderme yapılarak türetilen "Mermi Gibi Don" teriminin halk arasında kısaltılarak günümüze ulaştırılmasından devşirilmiştir. Lütfen sayın Yoldangeçenekayaracles tarih ile ilgili sallamayı bıraksın da yoldan geçenlere salmaya devam etsin."
Asıl konumuza dönecek olursak; yüzyıllar sonra, Avusturyalı bir fırsatçı, aslı antik çağlarda Avrupa'dan giden bu içeceğin adının yerli oluşunu beğenmemiş ve gavurcası olan Red Bull adı ile tekrar yerli piyasaya sürerek, bu içecekten, Kaldırakus'tan sonra ikinci kez parayı vuran adam olarak da tarihe geçmiştir.
Gençlerin dikkatine, ayaklı tarih ansiklopedisi evinize geldi, yatak yorgan kenarlarına, halılarınıza, kilimlerinize tarih çekilir. Beş dakikada yapılır, hemen teslim edilir. Ama açız aç, karnımız gurulduyo. Q5 ekmek olmuş ateş pahası, gramajında da sahtekarlık var gibime geliyo ya neyse. Bi tane yiyorum, bir berserkte işi bitiyo. Oysa bizim atalarımız bir somun ekmek yedi mi, en az bir kale alırlarmış lan. Ya ekmekte iş yok, ya bizde. Neyse artık, ilk makalemiz için bu kadar derin tarih bilgisi yeterli. Sonrakilere de ekmek çıksın dimi.
Sizlere tarihten kesitlerle, aç olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Açız olm, bildiğiniz aç. Sizler de bu verdiğim değerli bilgilerle dantelektüel kimliğinize aile sıra no ekleyebildiyseniz, bana teşekkürü bir borç bilin. Hatta borç bilmekle kalmayın, borcunuza sadık olun a*k. Yukarıda subuscıribe (anlamayan andavallar için gavurcası subscribe, yani bildiğin +sub) butonu var. Jadenly Telegraph yaz, 3131'e yolla, makalem ayağına gelsin. Hem sen biraz gülümse, hem ben aradan yolumu buliym. Yani "win win situation". He mi ?
Öpüldünüz.
Next article:
Yurttan gelişmeler. (11 years ago)