BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan'a binlerce teşekkür, bu millete "Türküm" demenin değerini öğretiyor.
Sınıf nedir, tarih nedir, süreç nedir, millet nedir, Türk milleti nedir, hangi çağdayız, Ezen nedir Ezilen nedir, devrim nedir, bunları bilmeyen yüzeysel solcularımız bile, ellerine ay yıldızlı al bayrağı almasını öğrendiler. Yakında o ellerindeki bayrağın Türk bayrağı olduğunu da öğrenecekler. Derken Türk olduklarını da öğrenecekler. Elinizdeki bayrağı perde gibi tutmaz, dalgalandırmasını öğrenirsek, sıra gelir Türk olmayı öğrenmeye.
Anadan doğma Türk olunmaz
Çünkü Türk olmak, öğrenmekle olur. Hiç kimse anadan doğma Türk değildir. Sığırların ve atların anadan doğma ırkları vardır. Onlar bilmeseler de biz onlara "cins at" veya "cins sığır" deriz.
Bir Türk anası Kandahar'da çocuğunu cami duvarının dibine bıraksa, o çocuk yetimhanede büyüyecek ve Türk olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Millet bilinci, öğrenmekle kazanılır. Çinliler, Ruslar, Araplar, Farslar, Fransızlar, hepsi "Çinliyim", "Rusum", "Arabım", "Farsım" ve "Fransızım" diyerek hangi milletten olduklarını öğrenirler. Dolayısıyla millet bilinci öğretilir. Deneyimlerle pekişir o bilinç.
Milleti millî devrimler yaratır
Kısacası milleti, dünyanın her yerinde devrimlerle kurulan millî devletler yaratmıştır. Millet olmak, bu açıdan devrim yapmaktır. Kavim olmaktan millet olmaya geçiş, bir devrimdir. Türk milleti hâlâ o devrimin iniş çıkışları içinde dalgalarla boğuşmaktadır.
Fransız milletini, Fransız Devrimi yaratmıştır. Rus, Alman, İtalyan, Türk milletini vb. hep o devrimler kurmuştur. Devrimlerin milleti yaratmakta kullandığı örgüt, millî devlettir.
Hobsbawm, bu olayı şöyle özetler:
"Milliyetçilik, milletlerden önce gelir. Milletler, devletleri ve milliyetçilikleri yaratmaz, doğru olan bunun tam tersidir."
Milletleri oluşturan devrimlerin temsilcileri, açık sözlü olmuşlardır. Örneğin Polonya'nın kurtarıcısı Albay Piysudsky şöyle der:
"Devleti yaratan millet değil, milleti yaratan devlettir."
İtalya'nın birliği gerçekleştirildiği zaman, Parlamento kürsüsüne çıkan devrimcilerden Massimo d'Azeglio bakın hangi tarihî beyanatta bulunuyor:
"İtalya'yı yarattık, şimdi de İtalyanları yaratmalıyız."
D'azeglio, bunu daha dün söylemiştir, yani 1871 yılında. Daha dün tarihin gündeminde İtalyan, Alman gibi koskoca milletleri yaratmak vardı. Ezilen ve Gelişen Dünya, hâlâ o gündemi yaşamaktadır.
Atatürk'ün bilimsel Türk milleti tanımı
Devrim önderleri arasında millet bilincini en incelikli aşılayan, Atatürk olmuştur: Ne mutlu Türküm diyene!
Bu söz, bilimsel bir Türk milleti tanımına dayanır:
"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir."
Saltanatı yıkmak ve Türkiye Cumhuriyetini kurmak bir devrimdir. Biz devrimle millet olduk.
Türkiye halkı, Edirne'den Hakkâri'ye Türkiye topraklarında yaşayan halktır. Kürt, o halkın içindedir.
Türkiye Cumhuriyetini kuran halk, devrim yapan halktır.
Ve o halk, devrim yaparken kendisini de millet yapmıştır. O süreç devam etmektedir. Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı bu cephededir. Balyozlar, milletin başına bu cephede indirilmektedir.
Atatürk'ün Türk tanımında bu topraklarda yaşayan herkese bir çağrı vardır, emperyalizmin ayakları altında kalmayalım çağrısı! Bu, herkese devrim yapalım çağrısıdır. Ağalıktan şeyhlikten kurtulup özgürleşmeye çağrıdır.
Bir kurtuluş denklemi kurmuştur Atatürk: Türkiye halkı ancak birlikte milletleşerek çağdaş topluma ulaşabilir. Bu denklem İğneada'dan Tunceli'ye kadar herkes içindir. Denklemin dışında kalırsak, piyon oluruz, köle oluruz ve Ortaçağ mağaralarına tıkarlar bizi! Türk olmanın matematik denklemi buradadır.
Milletin adındaki miras
Atatürk'ün milletleşme çağrısı, tarihsel temellere dayanır. Devrimle millet olan halkın mayasını Türk kavmi oluşturur. Bu köşede zaman zaman Türk kavramının hem köken bilgisini anlattık, hem de tarihsel birikimini: Ur>Or>Tor>Tör>Töre>Törük>Türük>Türk!
Artık tarihçiler ve dilbilimciler arasında görüş birliği oluşmuştur, Türk sözcüğü, töresi olan, kurumlaşmış anlamındadır. Og>Oğur>Oğuz'un anlamı da aynıdır: Boylar halinde örgütlenmiş, devlet kurmuş! Türk diye tarihe geçen kavmin adı, Kurumlaşmış, Örgütlenmiş anlamına gelmektedir. Bu, hiçbir milletin adında bulunmayan bir mirastır.
İmparatorluk mirası: Bir arada yaşatma kültürü
Bu ad, bir imparatorluk kültürüne yaslanır. Türklerin imparatorluk birikimi, Marx ve Engels arasındaki mektuplaşmalarda bir hayranlık konusudur; yüzeysel solcular böyle derinliklerden habersizdir.
O imparatorluk birikimi, ticaret yollarına egemenlik birikimidir; örgütlenme birikimidir ve çeşitli kavimleri bir arada yaşatma birikimidir. Türk adı bu sürecin adıdır.
Adını Çin kaynaklarından bildiğimiz Maotun (Ona Mete adını yakıştırdık), "26 ülkeyi aldım, halklarını Hun yaptım" diyordu.
İşte bu da bir Türk kavmi tanımıdır. Yani o Türkleşenler, analarının karnından Türk olarak çıkmamışlardı. Bu, bütün Türkler için geçerlidir. En sarışın mavi gözlü Kıpçağından en çekik gözlü Yakutuna kadar bakarsanız, Türklerin yüzleri, renkleri ve boyları bosları birbirine benzemez. Ama onları Türk yapan bir kültür var, tarihin derinliklerinden geliyor. Dünyada etnik karakterin en ötesine geçmiş millet, denebilir ki Türk milletidir.
Devrim mirası
İkinci büyük sıçrama, Türk Devrimidir. Orada doruk Atatürk'tür. İmparatorlukların üzerine gelen devrim, bir arada padişahın tebası olarak yaşayanları çağdaşlaştırmıştır.
Kuşkusuz bunun bir ekonomik zemini var: Milletin üzerinde yaşayacağı pazar, yani piyasa. Millî pazarın ortaya çıkması için ağaların, beylerin, aşiret bağlarının, tarikat ve cemaatlerin tasfiyesi.
İşte burada karşımıza Abdülhamitler, Vahdettinler, Damat Feritler, Aznavurlar, İskilipli Atıflar, Saidi Nursiler, Şeyh Saitler ve Seyit Rızalar ve onların devamı olan Tayyip Erdoğanlar çıkar.
Abdülhamit'in zindanlarındaki yasadışı Türk
Abdülhamit, "Türk" diyeni zindana atıyordu. Türklük o zaman yasadışıydı, devrimci faaliyetti. Abdülhamitgilin en korktuğu şeydi Türk. Çünkü "Türküm" demek, sultanlıktan kurtulmanın, marabalıktan, müritlikten, yanaşmalıktan kurtulmanın parolasıydı. Bugün de odur.
İsteyen Türküm der, isteyen bundan rahatsız olabilir kuşkusuz. Burada herkese saygı duyulur. Kimse zorla Türk olmaz.
Ama herkes bilmelidir: Bu yaşadığımız topraklarda, Edirne'den Hakkâri'ye kadar Türk olmak, bağımsız, başıdik yaşamanın, uygarlaşmanın, çağdaşlaşmanın adıdır.
Bu topraklardaki milletin adı
Ve tekrar başa dönelim, herkes anasından şu veya bu etnik adla, soy ve sop adıyla doğabilir, ama bu coğrafyada sığırlar gibi ırkla tanımlanmayan bir millet olacak isek, bunu adı Türktür. Burada hiçbir milliyetçi bağnazlık falan yoktur. Tarihsel bir gerçeklik vardır.
"Türküm, doğruyum" derken, biz anamızın adını değil, bizi birleştiren ve bizi devrimci yapan bir tarihsel gerçeği dile getiriyoruz.
Biz, lafla millet olmadık. Devrimle millet olduk. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, milleti yok etmek için, işte o devrimle savaşıyor.
Türk olmak, bir devrim sürecinde yurttaş olmayı öğrenmektir.
Ve yurttaş olmak, en önce okullarda öğretilir: "Türküm, doğruyum..."
Bugün karşıdevrimle savaş, "Türküm" diye haykırma savaşına dön
Previous article:
Bugünün ‘çiftlik solcuları’ Nazım’dan daha mı solcu? (11 years ago)
Next article:
Atatürk'ün fikir fedaisi (11 years ago)