OĞUZ KAĞAN DESTANI
Oğuz Kağan Temsili Resim
_________________________________________________________________________________________________________________________
BİLGİ
Oğuz Kağan Destanı , Türk destanlarından; Hun-Oğuz destanları grubundandır. Oğuz Kağan Destanı'nın beş ayrı yazması vardır,Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili ve edebiyatı, folkloru, târihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Destan Türklerin atası olduğu varsayılan Oğuz Kağan'ın hayatını anlatır. Oğuz Kağan'ın Hun Hükümdarı Mete Han olduğu ileri sürülmektedir.Destanın tamamı bulunamamıştır.
Türk milletinin ilk hakanı OĞUZ KAĞAN'ı gösteren bir minyatür.
_________________________________________________________________________________________________________________________
OĞUZ KAĞAN DESTANI
...Günlerden bir gün, Ay Han' bir erkek çocuk doğurdu. Bu çocuğun yüzü gök gibi parlaktı. Ağzı ateş kızılı, gözleri ela, saçları ve kaşları kara idi. Perilerden daha güzeldi.
Bu çocuk anasından bir defa süt içti, bir daha içmedi. Çiğ et, aş ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı. Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü, oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi (kuvvetli), beli kurt beli gibi (ince), omuzları samur omuzu gibi, göğsü ayı vücudu gibi (kuvvetli) ve bütün vücudu tüylü idi. Yılkı güder, ata biner, av avlardı. Günlerden, gecelerden sonra yiğit ( delikanlı ) oldu.
O çağda, o yerde bir ulu orman vardı. Bu ormanda dereler, gözeler çoktu. Buraya gelen avlar, uçan kuşlar da çoktu. Ormanın içinde bir de büyük bir canavar vardı: Yılkıları, insanları yiyen, çok büyük yaman bir canavar! (metinde gergedan olarak geçiyor). Bu canavar, halkı ağır bir eziyetle ezmiş, sindirmişti.Oğuz Kağan çok cesur yiğitti. Bu canavarı avlamak istedi ve günlerden bir gün ava çıktı. Kargı, yay, ok, kılıç, kalkanla atlandı ( ve canavarı bulmak için ormana gitti ).Canavar gelip, başı ile Oğuz'un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile canavarın başına vurarak onu öldürdü. Kılıçla başını keserek, alıp gitti.
...Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Önünde, bir göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda bir kız vardı. Yalnız oturuyordu. Çok görümlü ( güzel ) kızdı. Gözü gökten daha gök (mavi) idi. Saçları dere gibi dalgalı, dişleri inci gibiydi.Oğuz Kağan onu gördükte usu (aklı ) gitti, yüreğine od düştü.Onu sevdi, aldı...
...Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk verdi.Birincisine Gök, ikincisine Dağ, üçüncüsüne Deniz adını koydular. Ondan sonra Oğuz Kağan büyük bir toy verdi. Halka yarlıg gönderdi. Çağırılan halk, birbirine danıştı ve geldi. Oğuz Kağan kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Türlü yemekler, türlü şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler. Toydan sonra Oğuz Kağan beğlere ve halka yarlıg verdi. Dedi ki:
Ben sizlere oldum kağan,
Alalım yay ile kalkan,
Nişan olsun bize buyan,
Bozkurt olsun bize uran,
Demir kargı olsun orman,
Av yerinde yürüsün kulan,
Daha deniz, daha müren,
Güneş tuğ olsun, gök kurıkan.
Oğuz Kağan dört yöne yarlıg yolladı. Bildiriler bildirdi ve elçilerine verip gönderdi:
"Ben Uygurlar'ın kağanıyım, yerin dört bucağının kağanı olsam gerektir. Sizlerden baş eğmenizi istiyorum. Kim benim ağzıma bakarsa ( ağzımdan çıkan emirlere uyarsa ), hediyelerini kabul eder, onu dost bilirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim, onu düşman tutar, çeri çıkarıp baskın yapar ve astırırım, yok ederim!"
O çağda sağ yanda,Altın Kağan denen bir kağan vardı. Bu Altın Kağan Oğuz Kağan'a elçi gönderdi. Pek çok altın, gümüş, yakut taşlar, pek çok mücevher yollayarak bunları Oğuz Kağan'a saygı ile sundu. Onun emirlerini dinledi ve iyi vergilerle dostluğunu sağladı.
Sol yanda Urum denen bir kağan vardı. Bu kağanın çerileri çok çok, balıgları ( şehirleri ) çok çok idi. Bu Urum kağanı Oğuz Kağan'ın yarlığını ( buyruğunu ) dinlemezdi. "Ben onun sözünü tutmam" derdi.
Oğuz Kağan gazaba gelerek onun üzerine yürümek istedi. Tuğlarını kaldırıp askeriyle onun üzerine yürüdü.
Kırk gün sonra Muz Dağ ( Buz Dağ ) denen dağın eteğine geldi. Burada çadırını kurdurdu ve uyudu.Ertesi gün, tan ağarırken, Oğuz Kağan'ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çıktı. O kurt, Oğuz Kâğan'a dedi ki, "Ey, ey Oğuz! Sen Urum üzerine yürümek istiyorsun, ey ey Oğuz, ben de senin önünde yürümek İstiyorum!”
Ondan sonra Oğuz Kağan çadırını durdurdu ve gitti. Gördü ki çerinin önünde gök tüylü, gök yeleli büyük bir erkek kurt yürümekte ve kurdun ardı sıra ordu ilerlemektedir.
...Okla, kargı ile, kılıçla vuruştular.Çerilerin arasında vurulan çok oldu. Halkın gönüllerinde kaygı çok oldu. Tutuşma ve vuruşma öyle yaman oldu ki, İtil Müren'in suyu zencefre gibi kıpkızıl oldu. Oğuz Kağan yendi. Urum Kağan kaçtı...
...iyi tahkim edilmiş bir şehir vardı.Oğuz Kağan bu şehre yürüdü. Uruz Beğ'in( Urum Kağan'ın kardeşi ) oğlu ona çok çok altın, gümüş yolladı. Dedi ki: "Ey Oğuz Kağan, sen benim kağanımsın. Babam bana bu şehri verdi ye 'şehri korumak gerek, şehri benim için sakla ve vuruşgulardan sonra gel' dedi. "Babam sana kızdı ise bu benim suçum olur mu? Ben senin buyruğunu yerine getirmeye hazırım. Bizim kut'umuz ( devletimiz, mutluluğumuz ) senin kut'un olmuş. Bizim uruğumuz ( soyumuz ) senin ağacının yemişindendir. Tanrı sana yer verip buyurmuştur. Ben sana başımı, kut'umu ( devletimi ) veriyorum. Sana vergi verir, dostluktan çıkmam" dedi.Oğuz Kağan yiğidin sözlerini güzel gördü, sevindi.
...Oğuz Kağan'ın yanında ak sakallı, ak saçlı, uzun akıllı ( tecrübeli ), yaşlı bir kişi vardı. Anlayışlı, doğru bir insandı. Oğuz Kağan'ın tüşimeli ( veziri, danışmanı ) idi. Adı Uluğ Türk ( Ulu Türk ) idi.
İşte bu Ulu Türk, günlerden bir gün, düşünde bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Bu, altın yay gündoğusundan ta günbatısına dek uzanmıştı. Üç gümüş ok da güneye doğru gidiyordu. Uykudan sonra düşte gördüğünü Oğuz Kağan'a anlattı ve dedi ki: "Ey kağanım, senin ömrün hoş olsun, ey kağanım, sana dirlik hoş olsun, Gök Tanrı düşümde ne verdiyse gerçek olsun. Tanrı bütün dünyayı senin uruğuna ( nesline, soyuna ) bağışlasın!"
Oğuz Kağan Ulu Türk'ün sözünü beğendi. Onun öğüdünü dinledi ve öğüdüne uydu. Ondan sonra, ertesi gün, büyük ve küçük oğullarını çağırttı ve dedi ki:
"Ey oğullarım, benim gönlüm av diliyor, ( ama ) kocamış olduğum için cesaretim yoktur,Gün, Ay, Yıldız! Tan yönüne sizler varın! Gök, Dağ, Deniz! Tün yönüne sizler varın!"
Ondan sonra ( oğulların ) üçü tan ( doğu ) tarafına, üçü de tün ( batı ) tarafına vardılar. Gün, Ay, Yıldız, çok avlar, çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Bunu alıp babalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi, güldü, yayı üçe böldü ve dedi ki: "Ey büyük oğullarım, yay sizlerin olsun, yay gibi okları göğe kadar atın!”
Gök, Dağ, Deniz de, çok avlar, çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular. Bunları aldılar ve babalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi, güldü ve okları üçe böldü. Dedi ki: "Ey küçük oğullarım, oklar sizin olsun. Yay oku attı. Sizler oklar gibi olun!"...
_________________________________________________________________________________________________________________________
''Türk evladı , ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır!
-M.K. ATATÜRK
Previous article:
GAZETE TURKUAZ (11 years ago)
Next article:
ATA'dan sözler... (11 years ago)