Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç, Balkan tarihinin son zamanlarına iz bırakmış büyük bir şahsiyet, unutulmaz bir liderdir. Hayatını ve yaptıklarını bilmek hepimizin görevidir. Onun mücadelesi hepimize ders olacak niteliktedir çünkü.
Bosna Hersek’in unutulmaz lideri ‘Bilge Kral’ Aliya İzzetbegoviç, vefatının 4. yıldönümünde Bosna’da ve İslâm ülkelerinde rahmetle anılıyor.
Aliya İzzet Begoviç, mücadelesi ve siyasi kararlılığı nedeniyle tüm Müslümanların kalbinde taht kurmuş yüzyılın Fatih’i olarak biliniyordu. Bilgi, hikmet, erdem ve irfanın yanı sıra, mücadele, kararlılık, metanet, direniş gibi özellikleri ile düşmanına bile şapka çıkartan Aliya İzzet Begoviç, 19 Ekim 2003 tarihinde Saray Bosna’da hayata gözlerini yummuştu.
ALİYA;”Çakır Gözlü, Boşnak Bilge…”
Bosna… İslam’ın sıcak Ortadoğu ülkelerinden kopup ulaştığı iklimiyle farklı, coğrafi konumuyla uzak, imani boyutuyla aynı ve yakın ülkesi. Direnişse, tarihinde Ortadoğu ülkeleri kadar direnmiş güzel insanlar coğrafyası.
Dört sene önce Bosna en büyük kaybını yaşadı. 19 Ekim 2003’te özelde Bosna’nın, genelde İslam aleminin Bilge Kral’ı Aliya’yı kaybettik. Yıllarca Sırplarla yapılan savaşta bir çok kayıp vermişti Bosna, ancak hiçbirisi Bilge Kral’ın kaybı kadar büyük bir gedik açmadı hem Bosna halkının, hem de dünya çapında yaşayan Müslüman toplumların bağrında.
Hem “bilge”ydi, hem “kral”… Şaşalı bir hayat değildi onu kral yapan, bilgeliğini yöneticilik kabiliyetiyle pekiştirebilmiş tam bir “önder” olmasıydı. Halkının gönlünde taht kurmuştu taçsız kral, şanı sınırları aşmış tüm İslam coğrafyasında hem bilgeliği hem de devlet başkanlığı sıfatıyla saygı, sevgi ve teveccühe mazhar olmuştu.
Bugün adına İslam ülkeleri dediğimiz, yöneticilerinde İslami noktada zaaf ve tavizden geçilmeyen birçok devlet adamına bakınca Bilge Kral’ın yokluğu içimizi sızlatmaya yetmeli değil mi?
1925 yılında doğdu Aliya… Genç yaşında önderlere yaraşır çilelerle başladı hayatı. 24 yaşında medrese-i yusufiyye ile tanıştı. “İslamcılık” suçlamasıyla tam 5 sene hüküm giydi. Hz. Yusuf gibi zindanda yeşerdi. Mısır’a sultan olabilmek için kuyu ve zindan imtihanına uğrayan Hz.Yusuf misali, Bosna’ya zindandan bir lider yetişti.
İki mahkumiyet arasında iki üniversite okudu Aliya. Hem hukuk, hem ziraat fakültelerini bitirdi.
Bir dava yüklenmek bedel ister, kaldı ki yüklendiğiniz eşi, benzeri, şeriki olmayan tek ilâh, tek Rabb’ın davası ise bu bedel ağır olduğu kadar lezzetlidir. Bunların bilincinde olarak çıkmıştı yola Aliya. Genç yaşta mahkum edilmek korkutmadı gözünü, ceza aldığı adı birilerine göre “İslamcılık” olan hakikat davasından vazgeçmedi. 1970 yılında yayınlanan “İslam Manifestosu” adlı eseriyle davasının ardında duruşunu tescilletti. Elbette bu kitap ona tekrar soruşturmaların yolunu açıyordu, birde bunun üstüne “Mladi Müslümani”(Genç Müslümanlar) adlı örgütü tekrar diriltme suçlaması eklenince, bilge krala yine mahkumiyet göründü. 1980 yılında “Doğu ve Batı Arasında İslam” adlı kitabını piyasaya sunarken, 1990 yılında davasındaki sebatını, kararlılığını göstermek istercesine ve düşmanlarıyla dalga geçercesine “İslam Manifestosu”nu tekrar bastırdı.
1990 yılında “Demokratik Hareket Partisi – Stranka Demokratske Akcije” SDA’yı kurdular. Oybirliği ile ilk başkanı seçilen Aliya, ölünceye dek genel başkan olarak kaldı.
“Bir gün… Sisli bir kış havası ve günlerden Cuma. Müslümanlar devam eden Sırp bombardımanından korunmak için yüksek binaların duvar diplerinden hızlı adımlarla camiye koşuyordu. Ben de daha güvenlikli bulduğum için Cuma namazını Gazi Hüsrev Bey camiinde kılmaya karar verdim. Cami, savaşa rağmen tıklım tıklım doluydu. Hocaefendi hutbede iken Aliya, oğlu Baqır ve iki koruma girdi. Hoca hutbeyi durdurdu. Hürmeten yer almasını bekledi. Görevliler ayağa kalkıp en önde yer vermek istedi. Ancak Aliya, “burası Allah”ın evidir. Burada farklılık olmaz… Allah katında en üstün olan, takva sahibi olandır. Herkes, bulduğu yere oturur. Ben burada oturacağım. Bilmiyoruz, belki hepimiz çiğnenecek, öleceğiz; amma, İslamı inşallah çiğnetmeyeceğiz… Hocam lütfen hutbeyi tamamlayın!” demişti. Aliya”nın o tavrıyla bütün cemaat duygulanmıştı…” diyor olaya şahit olanlardan biri.
Asimile edilmek istenen Müslüman bir halkın, hem siyasi hem dini lideri olarak milletini İslam kültürü ile ayağa kaldırmak hedefindeydi. “Ben, İslam’ı ve mücadele şuurunu Mevdudi, Seyyid Kutup, Hasan el-Benna ve Fazlurrahman gibi alimlerin kitaplarından öğrendim.” Diyordu. Aslına bakarsanız İslam’ı öğrendiklerine bakınca bu dava şuurunun, bu direniş şevkinin nereden geldiğini de anlıyorsunuz.
Aliya, 10 Eylül günü evinde düşerek kaburgalarını kırmış ve tüm sevenlerinin yüreğini ağzına getirmişti. Tedavi süresince sevenleri hastane önünde bekleyip şifa bulması için dua etmişlerdi. Ancak Aliya”nın yorgun kalbi dayanamadı ve 19 Ekim günü sevgilisine kavuştu.
Aliya’dan Bilge Krallık sözler;
“Ben, her zaman ülkemi sevdim ve severim. Fakat, otorite söz konusu olunca hiçbir otoriteyi, hiçbir zaman sevmem. Otoriteye sadece riayet edebilirim. Çünkü ben, bütün sevgimi özgürlüğe adadım.”
“Evet ilerlemiş yaşıma rağmen, inanıyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. Ya da daha doğrusu, bunu görecek kadar yaşamayı diliyorum. Çok mu bencilce bir istek bu? Belki de öyle, ancak size hayatım ve ölümüm hakkında hiç de takıntılı olmadığımı söylediğimde bana inanmalısınız. 70 yaşındayım ve daha uzun bir yol var önümüzde. Bireyler ölür, halklar yaşar. Mücadeleler bana bağlı değil. Önemli olan da bu. Sancağı binlerce insan taşıyor. Bunu sürdürecekler.”
“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”
“Hayat kısa değil, ben onu uzun buluyorum.”
Aliya”nın SDA”nın Genel Kurulu”ndaki veda konuşmasından;
“Selam sana ey halkım!”
“Bu günleri gösteren yüce Allah”a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet”de buluşacağız, onları Allah”ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah”a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.”
Ebrar Pınar KARA / Kudüs Yolu
Previous article:
Şirket kurdun peki nasıl yöneticeksin? Bunun cevabı burda (12 years ago)
Next article:
Güzel bir hayat hikayesi (12 years ago)