Asya steplerinden Orta doğu'ya, oradan da Anadolu'ya ve günümüze uzanan şanlı Türk tarihinin en önemli dönüm noktası, en mahiyetli hamlesi ve en takdire şayan dönüşümünü kutladığımız bu tarihi yıldönümünde, gazeteniz Jadenly Telegraph olarak özel bir anma baskısı yapmayı uygun gördük. Tarih çok önemli savaşlar, antlaşmalar, devletler ve liderler görmüş olabilir fakat 29 Ekim'in önemi savaşlarda, liderlerde veya olaylarda değil, Türk Milletinin iradesinin kazandığı ilk gerçek mücadelede gizlidir. Halkın iradesine duyulan güvenin attığı ilk adımdır 29 Ekim. Tüm dünyada bağımsızlık savaşlarını kazanan askerler, üniformaları ile diktatörlüklerini ilan ederken, Türk Milleti yine farkını bu vesile ile göstermiş ve bizim askerimiz bağımsızlığın ancak Millete ait olacağını açık bir şekilde ifade eden komutanları ile yücelmiştir. Belki de Balkan Savaşlarından beri çizmesini daha ilk defa o gün çıkartabilmiş olan Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir gibi iktidar ve güç sahibi isimler, bu iktidarı halka düşünmeksizin devrederek, Türk tarihinde yepyeni ve ölümsüz bir çağı da beraberinde açmışlardır.
Bu vesile ile, öncelikle sizlere, Atatürk'ün 29 Ekim 1923 tarihli ilk Cumhurbaşkanlığı konuşmasından alıntılanan şu metni sunmak isterim.
"Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir."
Bugün, pek tabidir ki, bayramımızı yurdun her köşesinde, Türk bayrağının dalgalandığı her yerde, gururla kutlamaktayız. Ancak bayram kutlamak, yapılması gerekenleri de bir kenarda unutmak anlamına gelmemelidir. Yukarıdaki metin de, bizlere aslında milletin atması gereken adımları ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilerlenmesi gereken yolları anlatmaktadır. Atılacak adımlar, daima öncülere ihtiyaç duyar. Bir öncü, ardından yığınları sürükler de, o yığınlar zaferi getirir. Bu nedenledir ki, yapacağı işten emin olan kişi, kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan devlet bekası için adım atmalıdır. Fatih Sultan Mehmed'in tarihe geçmiş bir vecizesi:
Fatih olmasaydım Ulubatlı Hasan olmak isterdim.
demektedir. Bu dahi, öncü olmanın ve en önde bayrak tutmanın anlamını bize daha iyi açıklayacaktır. İşte biz de, yukarıda saydığımız nice komutanlar ve sayamadığımız nice daha nefer ve şehitlerin rahmetine, kazandığımız cumhuriyeti ve zaferleri kutlarken, bir kez daha düşünmeli ve daha neler kazanabileceğimizi hesaplamalıyız. Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmed ve Mustafa Kemal Atatürk gibi liderler, asla elindekini kazanım sayıp duraklamamış ve daha ne kadar ileri gidebileceklerini hesaplamış liderlerdir. İleri görüş ve vizyon sayesinde halklarını ileri taşımışlardır. Bugün de, bu kutlamaların yanı sıra, ileri görüş ve vizyon ile hareket ederek, ilerleyişimizi sürdürmemiz en başlıca görevdir.
Kendisine, Bizans'ın üzerine yürümektense, elindeki ile yetinmesini söyleyen Çandarlı Halil Paşa'ya, Fatih Sultan Mehmed'in sözlerini hatırlayalım:
“Elimdekiyle yetinirsem elimde olan da gider Çandarlı Paşa, ne belledin. Zirvede durulmaz, ya devamlı tırmanırsınız, ya da aşağı kayarsınız. Ben gencim, tırmanacağım.”
İşte aynı bu düşünce ile, bayramımızı kutlayalım ancak elimizdeki ile yetinmeyip daha ileri gitmenin de yollarına bakalım.
29 Ekim, sadece bir rejim değişikliği, bir sistem mimarisi değil, aynı zamanda bir kültürün ve geleneğin de baştan yazılması demekti. O gün bile elinde güç tutmaktansa, gücü halka devretme azminde olan askerimiz, sonrasında yaşanan nice buhranlarda da, elinde bir oligarşik güç tutmayarak, karışıklıklar dindiği gibi iradeyi halka devretme insiyatifini daima kullanmıştır. Bunun da başlıca nedeni, Türk halkının özgürlüğüne verdiği değer ve özgür kalmak için gösterebileceği çabayı tarih boyunca nice ispatıdır.
29 Ekim, bu topraklarda tek bayrak dalgalanacağının, her unsuru ile birbirine sarılmış tek bir toplumun yaşayacağının ve el birliği ile geleceğe bu şartlarda yelken açılacağının bir işareti, yol haritası ve garantisidir. Cumhuriyetin ve onun getirdiği demokrasi kültürünün, toplumumuza ne denli yakışacağının göstergesidir. Bu topraklarda ay yıldızlı bayrak taşıyan her gencin gururunun sessiz bir ifadesidir.
29 Ekim, o güne gelinene dek kanları ile bu toprakları çepe çevre saran denizleri kırmızıya boyayan şehitlerin bu dünyalık son hediyesidir. Şehit yakınlarının acılarını unutturan tesellisidir. Çabaların boşa gitmediğini göstererek halkın umutlarını yeşerten, Türk tarihinin en önemli hadisesidir. Dolayısıyla bir 29 Ekim'de, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramından daha önemli bir işimiz yoktur. Bu topraklarda nefes alan her bireyin, özellikle de bu topraklara borçlu doğan her gencin, o gün bir dakikasını olsun ayırıp, düşünmesi ve tarihin bu önemli hadisesine kulak vermesi gerekmektedir. Zira denizler dalgalandıkça kızıl kanın rengi kaybolur ancak gönüller çırpınsa da acılar, çekilen ıstıraplar ve ödenen bedeller unutulmaz. Bugün, ödenen her bedel için, her genç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kesmesi gereken çeki bileceği ve hesabı görmek için bakiyeyi hazır edeceği gündür. Bu farkındalık ile nefes alan her genç de, yine Mustafa Kemal'in şu sözlerini zihninden çıkartmamalıdır:
"Cumhuriyet'i biz kurduk, onu koruyacak ve yüceltecek olan sizlersiniz !"
Bu vesile ile tekrar ve bir kez daha yaptıklarımızı ve yapmaya niyetlendiklerimizi gözden geçirerek, ödenen bedellerin boşa çıkmaması için elimize adaletin terazisini almalı ve kendimize yakışan bir şekilde ilerlemeliyiz. Geriyi işaret edenlere verilecek en güzel cevap budur. Bizler, taviz vermeyiz, taviz isteyenlere ise ancak tokat gibi cevaplar veririz. Bu toprakların yetiştirdiği bir tek lideri ne bir diğerine, ne de onları oyuncak edenlere yediririz. Her hizmet değerini ayrı görecek ve Türkiye Cumhuriyeti'nin gençliği, her daim, her atasını sevecek, saygıyla yad edecektir. Uzun sözün kısası:
In E-Sim we have a huge, living world, which is a mirror copy of the Earth.
Well, maybe not completely mirrored, because the balance of power in this virtual world looks a bit
different than in real life. In E-Sim, USA does not have to be a world superpower, It can be
efficiently
managed as a much smaller country that has entrepreneurial citizens that support it's foundation.
Everything depends on the players themselves and how they decide to shape the political map of the
game.
Work for the good of your country and
see it rise to an empire.
Activities in this game are divided into several modules.
First is the economy as a citizen in a country of your choice you must work to earn money, which you
will get to spend for example, on food or purchase of weapons which are critical for your progress
as a fighter.
You will work in either private companies which are owned by players or government companies which
are owned by the state.
After progressing in the game you will finally get the opportunity to set up your
own business and hire other players. If it prospers, we can even change it into a joint-stock
company and enter the stock market and get even more money in this way.
In E-Sim, international wars are nothing out of the ordinary.
"E-Sim is one of the most unique browser games out there"
Become an influential politician.
The second module is a politics. Just like in real life politics
in E-Sim are an extremely powerful tool that can be used for your own purposes.
From time to time there are elections in the game in which you will not only vote, but also have the ability
to run for the head of the party you're in.
You can also apply for congress, where once elected you will be given the right to vote on laws
proposed by your fellow congress members or your president and propose laws yourself.
Voting on laws is important for your country as it can shape the lives of those around you.
You can also try to become the head of a given party, and even take part in presidential
elections and decide on the shape of the foreign policy of a given state
(for example, who to declare war on).
Career in politics is obviously not easy and in order to succeed in it, you have to have
a good plan and compete for the votes of voters.
You can go bankrupt or become a rich man while playing the stock market.
The international war.
The last and probably the most important module is military.
In E-Sim, countries are constantly fighting each other for control
over territories which in return grant them access to more valuable raw materials.
For this purpose, they form alliances, they fight international wars, but they also have
to deal with, for example, uprisings in conquered countries or civil wars, which may explode on
their territory.
You can also take part in these clashes, although you are also given the opportunity to lead a life
as a pacifist
who focuses on other activities in the game (for example, running a successful newspaper or selling
products).
At the auction you can sell or buy your dream inventory.
E-Sim is a unique browser game.
It's creators ensured realistic representation of the mechanisms present
in the real world and gave all power to the players who shape the image of the virtual Earth
according to their own.
So come and join them and help your country achieve its full potential.
Invest, produce and sell - be an entrepreneur in E-Sim.
Take part in numerous events for the E-Sim community.